11
Mart 2022
30
Ekim 2020
9. Hukuk Dairesi 2012/10899 E., 2014/17601 K.
MAHKEMESİ :İSTANBUL ANADOLU 6. İŞ MAHKEMESİ(ÜSKÜDAR 2.İŞ)
TARİHİ :13/12/2011
NUMARASI :2010/218-2011/783
DAVA :Davacı işveren vekili, fazladan ödenen ücretin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre davalı gemiadamından tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi .. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacı işverenin gemi adamları ile yaptığı görüşmeler sonrası Malta Bayraklı gemilerde çalışmalarını teklif ettiğini, koşulların kabul edilmesi durumunda dava dışı T. S. LT şirketine bu teklifi iletmekte bu şirket tarafından da kabul edilmesi durumunda gemi adamı ile donatan arasında sözleşmenin kurulduğunu, davacının da bu şekilde M/V N. A. gemisinde çalışmaya başladığını, yapılan belirsiz süreli hizmet akdi ile fazla mesai ücreti dahil ücretin 1.150,00 TL olarak belirlendiğini, geminin Finlandiya devleti Kaskinen limanında bulunduğu sırada bazı gemi adamlarının karşı çıkmasına rağmen davalının da aralarında bulunduğu bir kısım gemi adamlarınca Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu (ITF olarak adlandırılır) yetkililerinin gemiye davet edildiğini ve hukuken geçerli bir sözleşme olmasına rağmen davalıya noksan ödeme yapılmış gibi 3.077 Euro nun derhal ödenmesi aksi halde geminin boykot edileceğinin belirtildiğini, yapılan görüşmeler sonrası geminin bağlanmasının milyon dolarlara varacak zararların doğmasına neden olacağından dolayı söz konusu ödemenin yapıldığını, davalının ücretlerinin çalıştığı sürede devamlı ödendiğini, söz konusu ödemenin haksız zenginleşme olduğunu ve bu zenginleşmenin haklı bir nedene dayanmaması şirketin cebir ve tehdit altında bu ödemeyi yaptığını belirterek, fazladan ödenen ücretin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre davalı gemiadamından tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, geminin Finlandiya Kaskinen limanında bulunduğu sırada Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu (ITF) yetkililerinin gemiye gelerek yaptıkları inceleme sonunda ITF standartlarına uygun olarak yapılmış sözleşmelerin bulunmaması nedeni ile tüm gemi çalışanları için yaptığı maaş hesaplamaları sonrası davacıya ve diğer gemi adamlarına sözleşme yapılarak maaş farklarının ödendiğini, davacının Malta Bayraklı M/V N. A. gemisinde çalıştığını, davacının gemi donatanı Turgouise ile nasıl bir bağlantısının bulunduğunun belirsiz olduğunu, acentelik belgesinin sunulmadığını, bu nedenle davacının taraf sıfatının bulunmadığını, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Sulh hukuk mahkemesine açılan davada iş mahkemesinin görevli olduğu gerekçesi ile verdiği kararın Yargıtay temyiz incelemesi ile onanması kararı üzerine iş mahkemesince yapılan yargılama sonunda, Davacının çalıştığı geminin Finlandiya da Kaskinen limanında bulunduğu sırada gemiye gelen ITF yetkilisinin çalışanların kendi ITF Standart Toplu Sözleşme hükümleri doğrultusunda noksan ödenen bakiye ücretlerinin ödemeleri aksi halde gemiyi bağlayacaklarını belirtmeleri sonucu zarar oluşmaması için ITF yetkililerinin talepleri doğrultusunda çalışanlara ITF Toplu sözleşme hükümleri nazara alınarak bakiye ücretlerinin ödendiği, geminin Finlandinya kanunlarına aykırı hareket etmediği, gemi sahiplerinin çalışanlara daha yüksek ücret ödemek veya teklif edilen toplu sözleşmeyi imzalama yükümlülüğünün bulunmadığının, birliğin kendi şartlarını kabul etmeye zorlamak üzere ortak yetkisini kullandığı endüstriyel bir hareket olduğunun, geminin bağlama koşullarının mahkemelerce değerlendirildiğin, ancak boykot nedeniyle zarar ve kayıpların orantısız biçimde yüksek olduğunun belirtildiği, davacı işverenin cebir ve baskı altında gemi çalışanlarına ITF nin belirttiği ücret farklarını ödemek durumunda kaldığı, davacı işveren ile davalı arasında ücret ve çalışma koşullarını belirleyen bir sözleşme imzalandığı ve davalıya bu sözleşme doğrultusunda ücretleri ödendiği, davalının bu sözleşme hükümlerine göre çalıştığı ve bu ücretin bu sözleşmeye göre ödediğinden ayrıca davacı işverenden farklı bir ücret talep hakkı bulunmadığı, sözleşme serbestliği doğrultusunda davacı ile davalının çalışma koşullarının ve ücreti belirleyen bir sözleşme yaptıkları, bu sözleşmeye, taraf olmayan üçüncü bir kişinin müdahale etmesinin yasalara göre mümkün olmadığı, yabancı bir ülke örgütünün bu şekilde hareketi sonucu işverenin ödemek zorunda kaldığı ücretin sözleşme serbesti doğrultusunda haksız zenginleşme hükümleri çerçevesinde davalıdan talep edebileceği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
D) TEMYİZ :
Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
E) GEREKÇE :
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacı işveren tarafından işletilen ancak sahibi yabancı kişi olan Malta bayraklı gemide iş sözleşmesi ile çalışan ve ücreti TL olarak sözleşmede kararlaştırılan davalı gemiadamına geminin yük indirdiği Finlandiya devletinde Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu (ITF) yetkilileri tarafından yapılan denetim sonrası imzalatılan Toplu İş Sözleşmesi ve bireysel iş sözleşmesi ile ödenen ücretin, sebebe dayanıp dayanmadığı, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri istenip istenmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Bu konuda da davalı adına gemiyi sevk ve idare eden ve işveren vekili olan, işlemleri işvereni bağlayan gemi kaptanının Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu (ITF) ile imzaladığı sözleşmenin bağlayıcı olup olmadığı önem arzetmektedir.
Uyuşmazlığın çözümü için Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu’nun işlevi, yetkileri üzerinde durmak gerekir.
Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu (ITF), Uluslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu (ITF) 148 ülkede 4 milyon ulaştırma işçisini temsil eden, taşımacılık sektörü ile ilgili istihdam, çalışma koşulları ve emniyet konuları hakkında kararlar alan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) ve Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO) gibi kuruluşlar içinde faaliyet göstererek taşımacılık işçilerinin çıkarlarını temsil etmektedir. Bu federasyon sekiz iş kollunda örgütlenmiş olup, gemiadamları bölümü ve özel gemiadamları departmanı bulunmaktadır. Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu Özel Gemiadamları Departmanı, Elverişli Bayrak (F.O.C) Kampanyası’nın operasyonel boyutundan sorumludur. Konusunda uzman olan kadrosu, standart altı gemilerle ilgili gemiadamlarından veya sendikal örgütlerden gelen başvurulara bilgi ve hizmet desteği vermektedir. Ayrıca, elverişli bayrak taşıyan gemilerde imzalanan ITF sözleşmelerinin onaylanması, sözleşme kapsamındaki mürettebattan gelen şikâyetlerin tespit ve takibi, gemide yaralanma ve ölüm vakalarının ITF Hukuk Departmanı desteğiyle çözülmesi ve takip edilmesi vb. faaliyetler bu departmanın görev alanlarını oluşturmaktadır.
Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu (ITF) Sözleşmeleri, yalnız elverişli bayrak (Flag of Convenience) taşıyan gemilerde uygulanmaktadır. Elverişli Bayrak armatörün gemisini başka bir devletin bayrağı altında çalıştırmasıdır. Malta devlet bayrağı taşıyan gemi de elverişli bayrak olarak kabul edilmiştir.
ITF Sözleşmeleri, bir denizcilik sendikası veya sendikal örgütü ile gemicilik şirketi –geminin asıl sahibi veya işletmeci- arasında imzalanır. İmzacı sendikaların ITF üyesi olması gerekir. Bununla birlikte, gemiadamının ülkesinde ITF üyesi bir sendikal örgüt yoksa ancak ITF sözleşmesi kapsamındaki bir gemide çalışıyorsa, işverenini ile uyuşmazlıklarda da ITF gemiadamını temsil etmektedir.
Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu (ITF) Sözleşmesi, hem Toplu İş Sözleşmesi, hem de gemiadamı ile bireysel iş sözleşmesi olarak imzalanmaktadır. Bireysel iş sözleşmesinin bir nüshası gemide bulundurulmakta bir nüshası da gemiadamına verilmektedir.
Dosya içeriğine göre davacı gemiadamı ile davalı şirket arasında davalının işleticisi olduğu, ancak sahibi yabancı kişi olan ve Malta devlet bayrağı taşıyan gemide gemiadamı olarak çalışmak üzere iş sözleşmesi imzalanmıştır. Davalının çalıştığı geminin Finlandiya Devleti Kaskinen limanında yük boşaltımı yapacağı sırada Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu (ITF) tarafından görevlendirilen iş müfettişinin denetimi sonrası gemide çalışan gemiadamlarının ücretlerinin ve çalışma koşullarının uluslararası sözleşmelere uygun olmaması nedeni ile bu koşulların düzletilmesi için geminin hareketine izin vermedikleri ve alıkoyacaklarını belirttikleri, bunun üzerine işverenin talimatı ile kaptan ve ITF temsilcileri arasında toplu iş sözleşmesi ile her gemiadamı için bireysel iş sözleşmesi imzalandığı, davalının ilk işe girerken davacıı ile yaptığı sözleşmede fazla mesai ve diğer haklar dahil 1.1150,00 TL ücret kararlaştırılmışken, ITF tarafından imzalanan sözleşme ile davalı gemiadamına fazla mesai ve tatil günleri hariç 1.218,00 USD ücret ödenmesi gerektiğinin kararlaştırıldığı, normal günler için 9 USD FM saat ücreti, Cumartesi, Pazar ve diğer tatil günleri çalışmaları için ise 16,20 USD ödenmesi öngörüldüğü ve bu sözleşmeler kapsamında davacıya ücretin ödendiği, geminin limanda ayrılması üzerine ise davacı işveren tarafından bu sözleşmeye göre ödenen fark ücretin geri ödenmesinin istendiği, ancak davaclnın ödemediği ve başka bir devlet limanında 20.11.2007 tarihinde iş sözleşmesinin sonlandırıldığı anlaşılmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta davalının çalıştığı gemi Malta devlet bayrağı taşıdığından, elverişli bayrak olması nedeni ile bu gemi Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu’nun denetimine tabidir. Davacının işlettiği bu gemi Finlandiya ülke sınırları içindeki limanda bulunurken, federasyonun denetimi sonrası gemide çalışan gemiadamlarının ücret ve çalışma şartlarının uluslararası sözleşmelere uygun olmaması nedeni ile gemiye elkonulmuş ve gemi kaptanı ile gemiadamlarını temsilen toplu iş sözleşmesi yanında bireysel iş sözleşmeleri imzalanmıştır. Bu sözleşmeler kapsamında da davalı işçiye davacı işveren tarafından yeni belirlenen ücret ve hakları ödenmiştir. Geminin elverişli bayrak olması nedeni ile federasyonun davalı gemiadamını temsil etme yetkisi bulunmaktadır. Kısaca davalı gemiadamı adına federasyon tarafından davacı işvereni temsilen gemi kaptanı ile yapılan sözleşmeler geçerlidir ve işvereni bağladığından bir sebebe dayanmaktadır. İşveren davalı işçiye ödediği ücretleri geri isteyemez. Ortada sebepsiz ve hataen yapılan bir ödeme bulunmamaktadır. Davanın reddi yerine hatalı gerekçe ile kabulü hatalıdır.
F) SONUÇ :
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 02.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
30
Ekim 2020
9. Hukuk Dairesi 2015/27849 E. , 2017/14749 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
DAVA :Taraflar arasındaki, fazla çalışma ücreti alacağının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine ilişkin hüküm süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davacı avukatınca istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 26/09/2017 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davacı adına Avukat ... ... ve ... geldi. Karşı taraf adına Avukat ... ... geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek bırakılan günde dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davalı vekili, davacının davalı kuruluşta 26/06/2003 tarihinden itibaren gemi adamı olarak çalışmaya başladığını, mevcut kök ücretinin 3.473,61 TL. olduğunu, çalıştığı sürece fazla çalışma ücreti ve resmi tatil ücreti aldığını, genel kanun hükümleri uyarınca müvekkilinin işveren kuruluşa 24/04/2014 tarihinde dilekçeyle başvurarak fazla çalışma ücretlerinin 01/07/2012 tarihinden itibaren %50 zamlı ödenmesini talep ettiğini, ancak işveren kuruluşun 854 Sayılı Deniz İş Kanununun 28. maddesine göre fazla çalışma ücretlerinin % 25 zamlı olarak ödenebileceğini bildirdiğini, ancak aynı kanunun 48. maddesinde "bu kanun hükümleri gemi adamına daha geniş hak ve menfaatler sağlayan kanun, toplu iş sözleşmesi, hizmet akdi, örf ve adetlerden doğan haklara halel getirmez. Bu kanunun uygulanması sonucu olarak işverene düşen yükümlülükler, gemiadamlarının ücret ve sair haklarının daha aşağı hadlere indirilmesine sebep tutulamaz" hükmünün bulunduğunu, bu hükme göre davacının fazla çalışma ücretlerinin 01/07/2012 tarihinden itibaren % 50 zamlı olarak ödenmesi gerektiğini belirterek fark fazla mesai ücret alacağının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının davalı kuruluşta 854 Sayılı Deniz İş Kanunu hükümlerine tabi olarak gemi adamı göreviyle çalıştığını, davacının fazla mesai ücretlerinin 01/07/2012 tarihi öncesi ve sonrasında % 25 zamlı olarak ödendiği konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığını, uyuşmazlık konusunun 01/07/2012 tarihi itibariyle gemiadamının fazla mesai ücretlerinin % 50 fazlasıyla mı yoksa % 25 fazlasıyla mı ödeneceği konusunda olduğunu, 4857 Sayılı İş Kanununda fazla mesai ücretlerinin % 50 fazlasıyla ödeneceğine ilişkin farklı hükümlerin bulunduğunu, gemiadamlarının fazla mesai ücretlerinin ise Deniz İş Kanunu hükümlerine göre % 25 zamlı ödendiğini, Deniz İş Kanunu hükümlerinde boşluk bulunması durumunda Borçlar Kanununun genel kısımlarının uygulanacağının kabul edildiğini, gemiadamlarının ücretlerinin ödenme şeklinin 854 Sayılı Deniz İş Kanununda belirtildiğini, bu konuda Türk Ağır Sanayi ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikasının 30/06/2014 tarihli yazısında da Deniz İş Kanunu hükümlerine tabi olanların Borçlar Kanunu hükümlerinden yararlanamayacağının belirtildiğini, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davacının davalı kuruluşta 26/06/2003 tarihinden itibaren 854 Sayılı Deniz İş Kanununun hükümlerine tabi gemi adamı olarak çalıştığı, 854 Sayılı Deniz İşK 28/2 maddesinde gemi adamlarının fazla mesai ücretlerinin saat ücretleri % 25 oranında artırılarak ödeneceği hükmü yer almakta olup, 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanununun 402/1 maddesiyle özel yasadaki hükmün yürürlükten kalkmadığı, özel yasada düzenleme bulunan durumlarda genel yasadaki hükmün uygulanamayacağı, davacıya tüm fazla mesai ücretlerinin Deniz İş Kanunu gereği ödenmiş olduğu, sonradan yürürlüğe giren genel yasa ile fark fazla mesai ücret alacağı hakkı doğmayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
D) TEMYİZ :
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
E) GEREKÇE :
Genel olarak sözleşme hukuku, Borçlar Hukuku kapsamındadır. Bu nedenle tüm sözleşmelere ilişkin genel hükümleri Borçlar Kanunu içinde yer alır. Ancak bir sözleşme türünün yaygın ve etkin olması, özelik arzetmesi, bağımsız bir hukuk dalı niteliği kazanması nedeni ile bu sözleşme ile ilgili özel kanun düzenlenmesini gerektirir. Kural olan genel kanundan sonra özel kanun düzenlenmesinin gelmesidir. Zira özel kanun daha kapsamlı, daha ayrıntılı düzenlemeleri içerir. Özel kanun-genel kanun ilişkisinde özel kanunda hüküm olmayan veya boşluk bulunan hallerde genel kanun hükümlerinin uygulanacağı açıktır. Farklı, çatışan hükümlerin olması halinde ise özel kanun hükümleri dikkate alınacaktır.
Ancak sorun genel kanunun özel kanundan sonra yürürlüğe girmesi ve genel kanunun özel kanundan daha ileri, ayrıntılı düzenlemelere yer vermesi halinde ortaya çıkmaktadır. Böyle bir durumda;
1) Özel kanunda boşluk bulunan bir konuda düzenleme var ise sorun yoktur. Boşluk olan konularda genel kanunu hükümleri özel kanun kapsamına giren bu ilişkide uygulanacaktır.
2) Özel kanunda boşluk yok ve genel kanun ile özel kanun arasında çatışma var ise;
Özel kanunun hükümleri aynen uygulanmaya devam ettirilmeli midir? Yoksa ayrıntılı ve lehe olan genel kanun hükümleri mi uygulanmalıdır?
Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte genel olarak kabul edilen düşünce, kanunun amacına bakarak yorum yapılması ve buna göre kuralı uygulamak gerektiği şeklindedir.
Kanun koyucu önceki tarihli özel kanunla düzenlenen hususlarda yeni bir bakış açısıyla sonraki tarihli genel kanunla bir değişiklik öngördüğü takdirde olaya sonraki tarihli genel kanunun uygulanması gerekir(Zevkliler, A. Medeni Hukuk, ... Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları 5, .... 1986 s:72,73).
Kanun koyucunun iradesine göre özel kanun veya genel kanun öncelikli olabilir. Çatışan kurallarda kanun koyucu özel kanun kapsamında kalanları da düşünmüş ve amaçlamış ise bu durumda genel kanun normunu, özel kanunun normuna üstün tutmak ve uygulamak gerekir. Elbette özellikle İş Hukukunda “işçi yararına yorum ilkesi” amaçsal yorumda dikkate alınmalıdır. Ancak bazen yasa koyucu bu tür düzenlemelerde açık hükümlerle de hangi kanunun uygulanacağını da belirtebilir.
854 sayılı Deniz İş Kanunu 20.04.1967 yılında kabul edilmiş ve 29.04.1967 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. O tarihte daha önce yürürlüğe giren ve genel kanun niteliğinde olan 818 sayılı Borçlar Kanunu yürürlükte olup, anılan genel kanunda fazla mesai ücretinin zamlı olarak ödeneceğine dair bir hüküm bulunmamaktadır. Özel kanun olan Deniz İş Kanunu ise 28/2 maddesinde açıkça “Yapılacak fazla çalışmanın her saatine ödenecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarı % 25 oranında artırılmak suretiyle bulunacak miktardan az olamaz” kuralına yer verilmiştir.
Diğer taraftan Deniz İş Kanunu diğer özel kanunlardan farklı olarak, kendi içinde esnek bir hükme yer vererek gemiadamları lehine düzenlemeler getiren kanunların (bunun yanında sözleşme ile de getirilebilir) uygulanmasını sağlamaktadır.
Kanunun 48. maddesine göre “Deniz İş Kanunu hükümleri, gemiadamına daha elverişli hak ve menfaatler sağlayan kanun, toplu iş sözleşmesi, hizmet akti, örf ve adetlerden doğan haklara halel getirmez. Bu kanunun uygulanması sonucu olarak işverene düşen yükümlülükler, gemiadamlarının ücret ve sair haklarının daha aşağı hadlere indirilmesine sebep tutulamaz”. O halde özellikle diğer kanunlarda açıkça gemiadamı lehine düzenlemeler var ise bu kuralların dikkate alınması gerekir. Bu kural iş hukukunda nisbi emredicilik kuralının getirdiği düzenlemedir.
Eğer kanun, bireysel veya toplu iş sözleşmesi veya işyeri uygulaması ile gemiadamı lehine düzenlemeler getirilmiş ise bu düzenlemeler dikkate alınmalıdır. Getirilen düzenlemeler gemiadamı haklarını aşağıya çeken düzenlemeler ise uygulanmayacaktır. Ancak burada gemiadamına yeni getirilen yükümlülüklerle ilgili düzenlemeleri ayrık tutmak gerekir. Zira bunlar verilen hakları geriye çekmemekte veya sınırlamamakta, bizzat yükümlülük getirmektedir. Düzenleniş şekli nedeni ile dikkate alınması gerekir.
Genel kanun olan 818 sayılı Borçlar Kanunu, 01.07.2012 tarihinde yürürlükten kaldırılmış ve bu tarihten sonra 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girmiştir.
Genel kanun olan 6098 sayılı TBK. 818 sayılı kanundan farklı olarak 402/1 maddesi ile fazla çalışma ücretini düzenlerken açıkça, “İşverenin, fazla çalışma için işçiye normal çalışma ücretini en az yüzde elli fazlasıyla ödemekle yükümlü” olacağı belirtilmiştir. Bu yasal düzenleme ile genel kanun ile özel kanundan daha lehe bir hüküm getirilmiştir.
Özel kanun olan Deniz İş Kanunu’nun 48. Maddesi düzenlemesi de dikkate alındığında, yasa koyucunun gemiadamına “daha elverişli hak ve menfaat getiren kanun yanında, daha da ileri giderek toplu iş sözleşmesi, iş sözleşmesi veya örf ve adetlerden doğan hakların dikkate alınacağını” amaçladığı açıktır. O nedenle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile gemiadamlarına da uygulanması nedeni ile fazla mesai ücreti yönünden 402/1 maddesinin dikkate alınması gerekir. Bu nedenle gemiadamının fazla mesai ücretinin genel kanunun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden itibaren en az % 50 zamlı ödenmesi gerektiği açıktır.
Nitekim işyerinde uygulanan Toplu İş Sözleşmesinin tarafı olan Sendikanın başvurusu üzerine T.C. Kamu Denetçiliği Kurumu 29.12.2014 gün ve 2014/3303 şikâyet nolu tavsiye kararında, aynı gerekçelerle şikayetin kabulüne, 01.07.2012 tarihinden itibaren gemiadamlarına fazla mesai ücretinin % 50 zamlı ödenmesinde yasal bir engel bulunmadığına talebin karşılanması ve mağduriyetin giderilmesi için işverene tavsiyede bulunulmasına karar verilmiştir. Mahkemece yazılı gerekçe ile fark fazla mesai ücret alacak isteminin reddi hatalıdır.
Ayrıca madde düzenlemesinden oranın alt sınır olduğu iş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesi ile bu oranın daha yüksek oranda belirlenmesinin mümkün olduğu görülmektedir.
Dosya içeriğine davalının taraf olduğu ve Kamu Denetçiliğine başvuran sendika arasında 7 ve 8. Dönemler Toplu İş Sözleşmeleri vardır. Sözleşmelerde kapsama giren işçiler belirlenmiştir. İncelenen bordrolarda davacı gemiadamından sendika aidatı kesildiği tespit edilmiştir. Toplu İş Sözleşmesinde fazla mesai ücretinin % 50 oranda ödeneceği kararlaştırılmıştır (8. Dönem Madde 110-111). Davacının bu hüküm kapsamında kalıp kalmadığı, bu sözleşme hükmünün uygulanıp uygulanmadığı da incelenmeden sonuca varılması da isabetsizdir.
F) SONUÇ :
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenden dolayı BOZULMASINA, davacı yararına takdir edilen 1.480.00 TL. duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 03/10/2017 gününde oybirliği ile karar verildi.
29
Ekim 2020
T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/6543
K. 2009/12102
T. 28.4.2009
• İŞÇİLİK ALACAKLARI ( Davacının Çalıştığını İddia Ettiği Geminin Donatanının Yabancı Uyruklu Olması - Yabancı Bayraklı Bir Gemi Olması Taraflar Arasında İş Sözleşmesi İlişkisinin Kurulmasına ve Türk Hukukunun Uygulanmasına Engel Olmadığı )
• GEMİ DONATANININ YABANCI UYRUKLU OLMASI ( Yabancı Bayraklı Bir Gemi Olması Taraflar Arasında İş Sözleşmesi İlişkisinin Kurulmasına ve Türk Hukukunun Uygulanmasına Engel Olmadığı )
• DENİZ TAŞIMA İŞİ ( Davacının Çalıştığını İddia Ettiği Geminin Donatanının Yabancı Uyruklu Olması - Yabancı Bayraklı Bir Gemi Olması Taraflar Arasında İş Sözleşmesi İlişkisinin Kurulmasına ve Türk Hukukunun Uygulanmasına Engel Olmadığı )
• İŞ MAHKEMELERİNİN GÖREVİ ( İmzalanan İş Sözleşmesinde Uyuşmazlık Halinde Türk Mahkemelerinin Yetkili Olduğunun Kabul Edildiği - Uyuşmazlığın Çözümünde Türk Hukukunun Yetkili Olmadığı Gerekçesi İle Davanın Reddinin Hatalı Olduğu )
854/m.46
4857/m.4
ÖZET : Davacı, kıdem ve ihbar tazminatı, izin, genel tatil, hafta tatili ile fazla mesai ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Davacı Türkiye’de davalıya ait gemide kaptan olarak çalıştığını iddia etmektedir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki davacının çalıştığını iddia ettiği geminin donatanının yabancı uyruklu olması, bağlama limanı M. T. olması ve yabancı bayraklı bir gemi olması taraflar arasında iş sözleşmesi ilişkisinin kurulmasına ve Türk Hukukunun uygulanmasına engel değildir. Diğer yandan taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesinde uyuşmazlık halinde Bodrum Mahkemelerinin yetkili olduğu kabul edilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümünde Türk Hukukunun yetkili olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi hatalıdır.
DAVA : Davacı, kıdem ve ihbar tazminatı, izin, genel tatil, hafta tatili ile fazla mesai ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hâkimi M. Göçer tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı; Davalıya ait B. J. isimli teknede çalıştığını, haksız olarak iş sözleşmesine son verildiğini belirterek kıdem ve ihbar tazminatı ile bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı; İtalyan vatandaşı olduğunu, davaya konu geminin bağlama limanının M. T. olduğunu, uyuşmazlığın çözümünde Türk Hukukunun ve mahkemelerin yetkili olmadığını savunmuştur.
Mahkemece savunmaya değer verilerek; davacının çalıştığını iddia ettiği geminin, Türk Bayraklı bir gemi olmadığı, donatanının İtalyan vatandaşı olduğu, bağlama limanı da M. T. limanı olduğu buna göre uyuşmazlığın çözümünde Türk Hukukunun yetkili olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar davacı tarafça temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, Türk Mahkemelerinin yetkisi, yapılan işin deniz taşıma işi olup olmadığı ve işçinin İş Kanunu kapsamında kalıp kalmadığı noktasında toplanmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta; davacı Türkiye de davalıya ait gemide kaptan olarak çalıştığını iddia etmektedir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki davacının çalıştığını iddia ettiği geminin donatanının yabancı uyruklu olması, bağlama limanı M. T. olması ve yabancı bayraklı bir gemi olması taraflar arasında iş sözleşmesi ilişkisinin kurulmasına ve Türk Hukukunun uygulanmasına engel değildir. Diğer yandan taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesinde uyuşmazlık halinde Bodrum Mahkemelerinin yetkili olduğu kabul edilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümünde Türk Hukukunun yetkili olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi hatalıdır.
Burada çözümlenmesi gereken diğer bir hukuksal sorun da; yapılan işin deniz taşıma işi olup olmadığı ve işçinin İş Kanunu kapsamında kalıp kalmadığı dolayısıyla görevli mahkemenin iş mahkemesi olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Görev konusu kamu düzenine ilişkin olup mahkemece kendiliğinden dikkate alınmalıdır. İş mahkemelerinin görev alanını hakim, tarafların iddia ve savunmalarına göre değil, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesini esas alarak belirleyecektir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yeri iş mahkemeleridir.
4857 sayılı İş Kanunu'nun 4. maddesinin 1. fıkrasının a bendi uyarınca, "deniz ve hava taşıma işlerinde çalışanlar" hakkında bu kanun hükümleri uygulanmaz. Deniz taşıma işlerinde çalışanlar hakkında 854 sayılı Deniz İş Kanunu uygulanmaktadır.
854 sayılı Deniz İş Kanununun 1. maddesine göre "Bu kanun denizlerde, göllerde ve akarsularda Türk Bayrağını taşıyan ve yüz ve daha yukarı grostonalitonluk gemilerde bir hizmet akti ile çalışan gemi adamları ve bunların işverenleri hakkında uygulanır" denilerek, Deniz İş Kanununun kapsamı belirlenmiştir. Gemiler aracılığı ile yapılan deniz taşıma işleri ayrı bir yasaya tabi olduğundan 4857 sayılı İş Kanununun kapsamı dışında bırakılmıştır. Gemi yabancı ülke bayrağı taşıyor veya gemi Türk Bayraklı olsa bile yüz grostonlitonluk değil ise, bu gemide çalışanlar hakkında Deniz İş Kanunu uygulanmayacaktır. Keza taşıma işinde çalışan bu gemideki işçiler yine 4857 sayılı İş Kanunu kapsamına girmeyecek, haklarında Borçlar Kanunu genel hükümleri uygulanacaktır.
Deniz İş Kanunu'nun 46. maddesi uyarınca, "Bu kanun kapsamına giren gemi adamlarıyla bunların işveren veya işveren vekilleri arasında bu kanundan veya hizmet aktinden doğan davalar hakkında, 5521 sayılı kanun hükümleri uygulanır. Hizmet aktinde ayrıca bir hüküm yoksa dava, geminin bağlama limanında iş davalarını bakmaya yetkili mahkemede görülür".
4857 sayılı İş Kanunu'nun 4. maddesinde deniz ve taşıma işlerinin yapıldığı işyerlerinde çalışanların kanun kapsamına girmeyeceği açıklandıktan soma, aynı madde de ayrık durumlara yer verilmiştir. Buna göre;
1.Kıyılarda veya liman ve iskelelerde gemilerden karaya ve karadan gemilere yapılan yükleme ve boşaltma işlerinde,
2.Havacılığın bütün yer tesislerinde yürütülen işlerinde,
3.Deniz İş Kanunu kapsamına girmeyen ve tarım işlerinden sayılmayan, denizlerde çalışan su ürünleri üreticileri ile ilgili işlerde,
Çalışanların 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında oldukları açıkça belirtilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta dava konusu geminin, yabancı bayraklı olduğu, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 4. maddesinin 1. fıkrası anlamında deniz taşıma işi yapmadığı, turistik maksatla kullanılan yat olduğu anlaşıldığından davacı 854 Sayılı Deniz İş Yasası kapsamında değerlendirilemez. Buna göre; davacının 4857 Sayılı İş Yasası kapsamında kaldığı kabul edilerek İş Mahkemesi sıfatıyla davanın esası hakkında bir karar vermek gerekirken yazılı gerekçelerle reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 28.04.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
yarx
29
Ekim 2020
T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/6543
K. 2009/12102
T. 28.4.2009
• İŞÇİLİK ALACAKLARI ( Davacının Çalıştığını İddia Ettiği Geminin Donatanının Yabancı Uyruklu Olması - Yabancı Bayraklı Bir Gemi Olması Taraflar Arasında İş Sözleşmesi İlişkisinin Kurulmasına ve Türk Hukukunun Uygulanmasına Engel Olmadığı )
• GEMİ DONATANININ YABANCI UYRUKLU OLMASI ( Yabancı Bayraklı Bir Gemi Olması Taraflar Arasında İş Sözleşmesi İlişkisinin Kurulmasına ve Türk Hukukunun Uygulanmasına Engel Olmadığı )
• DENİZ TAŞIMA İŞİ ( Davacının Çalıştığını İddia Ettiği Geminin Donatanının Yabancı Uyruklu Olması - Yabancı Bayraklı Bir Gemi Olması Taraflar Arasında İş Sözleşmesi İlişkisinin Kurulmasına ve Türk Hukukunun Uygulanmasına Engel Olmadığı )
• İŞ MAHKEMELERİNİN GÖREVİ ( İmzalanan İş Sözleşmesinde Uyuşmazlık Halinde Türk Mahkemelerinin Yetkili Olduğunun Kabul Edildiği - Uyuşmazlığın Çözümünde Türk Hukukunun Yetkili Olmadığı Gerekçesi İle Davanın Reddinin Hatalı Olduğu )
854/m.46
4857/m.4
ÖZET : Davacı, kıdem ve ihbar tazminatı, izin, genel tatil, hafta tatili ile fazla mesai ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Davacı Türkiye’de davalıya ait gemide kaptan olarak çalıştığını iddia etmektedir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki davacının çalıştığını iddia ettiği geminin donatanının yabancı uyruklu olması, bağlama limanı M. T. olması ve yabancı bayraklı bir gemi olması taraflar arasında iş sözleşmesi ilişkisinin kurulmasına ve Türk Hukukunun uygulanmasına engel değildir. Diğer yandan taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesinde uyuşmazlık halinde Bodrum Mahkemelerinin yetkili olduğu kabul edilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümünde Türk Hukukunun yetkili olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi hatalıdır.
DAVA : Davacı, kıdem ve ihbar tazminatı, izin, genel tatil, hafta tatili ile fazla mesai ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hâkimi M. Göçer tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı; Davalıya ait B. J. isimli teknede çalıştığını, haksız olarak iş sözleşmesine son verildiğini belirterek kıdem ve ihbar tazminatı ile bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı; İtalyan vatandaşı olduğunu, davaya konu geminin bağlama limanının M. T. olduğunu, uyuşmazlığın çözümünde Türk Hukukunun ve mahkemelerin yetkili olmadığını savunmuştur.
Mahkemece savunmaya değer verilerek; davacının çalıştığını iddia ettiği geminin, Türk Bayraklı bir gemi olmadığı, donatanının İtalyan vatandaşı olduğu, bağlama limanı da M. T. limanı olduğu buna göre uyuşmazlığın çözümünde Türk Hukukunun yetkili olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar davacı tarafça temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, Türk Mahkemelerinin yetkisi, yapılan işin deniz taşıma işi olup olmadığı ve işçinin İş Kanunu kapsamında kalıp kalmadığı noktasında toplanmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta; davacı Türkiye de davalıya ait gemide kaptan olarak çalıştığını iddia etmektedir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki davacının çalıştığını iddia ettiği geminin donatanının yabancı uyruklu olması, bağlama limanı M. T. olması ve yabancı bayraklı bir gemi olması taraflar arasında iş sözleşmesi ilişkisinin kurulmasına ve Türk Hukukunun uygulanmasına engel değildir. Diğer yandan taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesinde uyuşmazlık halinde Bodrum Mahkemelerinin yetkili olduğu kabul edilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümünde Türk Hukukunun yetkili olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi hatalıdır.
Burada çözümlenmesi gereken diğer bir hukuksal sorun da; yapılan işin deniz taşıma işi olup olmadığı ve işçinin İş Kanunu kapsamında kalıp kalmadığı dolayısıyla görevli mahkemenin iş mahkemesi olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Görev konusu kamu düzenine ilişkin olup mahkemece kendiliğinden dikkate alınmalıdır. İş mahkemelerinin görev alanını hakim, tarafların iddia ve savunmalarına göre değil, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesini esas alarak belirleyecektir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yeri iş mahkemeleridir.
4857 sayılı İş Kanunu'nun 4. maddesinin 1. fıkrasının a bendi uyarınca, "deniz ve hava taşıma işlerinde çalışanlar" hakkında bu kanun hükümleri uygulanmaz. Deniz taşıma işlerinde çalışanlar hakkında 854 sayılı Deniz İş Kanunu uygulanmaktadır.
854 sayılı Deniz İş Kanununun 1. maddesine göre "Bu kanun denizlerde, göllerde ve akarsularda Türk Bayrağını taşıyan ve yüz ve daha yukarı grostonalitonluk gemilerde bir hizmet akti ile çalışan gemi adamları ve bunların işverenleri hakkında uygulanır" denilerek, Deniz İş Kanununun kapsamı belirlenmiştir. Gemiler aracılığı ile yapılan deniz taşıma işleri ayrı bir yasaya tabi olduğundan 4857 sayılı İş Kanununun kapsamı dışında bırakılmıştır. Gemi yabancı ülke bayrağı taşıyor veya gemi Türk Bayraklı olsa bile yüz grostonlitonluk değil ise, bu gemide çalışanlar hakkında Deniz İş Kanunu uygulanmayacaktır. Keza taşıma işinde çalışan bu gemideki işçiler yine 4857 sayılı İş Kanunu kapsamına girmeyecek, haklarında Borçlar Kanunu genel hükümleri uygulanacaktır.
Deniz İş Kanunu'nun 46. maddesi uyarınca, "Bu kanun kapsamına giren gemi adamlarıyla bunların işveren veya işveren vekilleri arasında bu kanundan veya hizmet aktinden doğan davalar hakkında, 5521 sayılı kanun hükümleri uygulanır. Hizmet aktinde ayrıca bir hüküm yoksa dava, geminin bağlama limanında iş davalarını bakmaya yetkili mahkemede görülür".
4857 sayılı İş Kanunu'nun 4. maddesinde deniz ve taşıma işlerinin yapıldığı işyerlerinde çalışanların kanun kapsamına girmeyeceği açıklandıktan soma, aynı madde de ayrık durumlara yer verilmiştir. Buna göre;
1.Kıyılarda veya liman ve iskelelerde gemilerden karaya ve karadan gemilere yapılan yükleme ve boşaltma işlerinde,
2.Havacılığın bütün yer tesislerinde yürütülen işlerinde,
3.Deniz İş Kanunu kapsamına girmeyen ve tarım işlerinden sayılmayan, denizlerde çalışan su ürünleri üreticileri ile ilgili işlerde,
Çalışanların 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında oldukları açıkça belirtilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta dava konusu geminin, yabancı bayraklı olduğu, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 4. maddesinin 1. fıkrası anlamında deniz taşıma işi yapmadığı, turistik maksatla kullanılan yat olduğu anlaşıldığından davacı 854 Sayılı Deniz İş Yasası kapsamında değerlendirilemez. Buna göre; davacının 4857 Sayılı İş Yasası kapsamında kaldığı kabul edilerek İş Mahkemesi sıfatıyla davanın esası hakkında bir karar vermek gerekirken yazılı gerekçelerle reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 28.04.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
yarx
28
Ekim 2020
9. Hukuk Dairesi 2017/24514 E. , 2017/15287 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
DAVA :Davacı, fazla mesai ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti ile iaşe bedeli ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, gemiadamı olan davacının davalı işverene ait feribotta Deniz İş Kanunu'na tabi olarak ve vardiya usulü ile 24 saat gemide, 48 saat dışarıda şeklinde çalıştığını, emekli olan davacının davalı tarafından imzalanan Toplu İş Sözleşmesine taraf sendikanın üyesi olduğunu, işveren tarafından davacıya emekli olduğu tarihe kadar kanuna ve sözleşmeye göre ödenmesi gereken fazla mesai, genel tatil ücreti ve yemek ücretlerinin eksik ödendiğini iddia ederek, fazla ... ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti ile iaşe bedeli ücret alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, iddia edilen şekilde fazla ... olmayıp sefere göre uygulanan bir ... sistemi mevcut olduğunu, genel tatil gününe denk gelen bir ... söz konusu olmuşsa da bu ücret de ayrıca ödendiğini, davacıya maaşı içinde çalışmadığı günler içinde ücret ödendiğini, yemek ücreti günlük olarak gemi adamları iaşe bedeli tespit kurulu tarafından belirlenen miktar üzerinden ödendiğini savunarak davanın reddi talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanarak davacı gemi adamının davalıya ait feribotta 24 saat ..., 48 saat dinlenme esası ile çalıştığı, gemide bulunduğu sürenin ilk hafta 3 gün, takip eden 2 hafta ise 2 gün olduğu, 24 saat çalışılan günde 2 saatlik ara dinlenme düşüldüğünde kabul edilen 22 saat üzerinden 8 saati aşan kısım olan 14 saatin fazla mesai olduğu, buna göre davacının ... döneminde haftada 3 gün çalışan günlerle haftada 2 gün çalışılan günler dikkate alınarak bilirkişi tarafından yapılan hesaplama uyarınca belirlenen fazla mesai ücreti tutarı kadar davacının fazla mesai ücreti alacağının bulunduğu, genel tatil ücreti ve iaşe bedelinin davacıya ödenmesi sebebiyle bu alacaklarının bulunmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) TEMYİZ :
Kararı davalı temyiz etmiştir.
E) GEREKÇE :
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Deniz İş Kanunu’nun .../2 maddesine göre “iş süresi, gemiadamının işbaşında çalıştığı ve vardiya tuttuğu süredir. Gemiadamının fiilen çalıştığı veya fiilen çalışmamakla birlikte gücünü işverenin emrinde bulundurduğu, iş verilmesi veya çıkması için beklediği süreler ... süresinden sayılmalıdır. Gemiadamının gemide (işyerinde) bulunmakla birlikte serbestçe kullandığı (yemek yeme, yatma, dinlenme, muayene ve bakım gibi) süreler ... süresi sayılamaz. Kısaca gemiadamının işyerinde bulunduğu zaman değil, “işte geçirilen zaman” esas tutulmaktadır.
Deniz İş Kanunu’nun 28/1 maddesine göre “Bu kanuna göre tespit edilmiş bulunan iş sürelerinin aşılması suretiyle yapılan çalışmalar, fazla saatlerde ... sayılır”. 4857 sayılı İş Kanunu kural olarak haftalık ... süresinin (45 saat) aşılması halinde aşılan süreyi fazla saatlerle ... olarak belirlemişken, Deniz İş Kanunu hem günlük (8 saat) hem haftalık (48 saat) ... süresinin aşılmasını fazla saatlerle ... olarak kabul etmiştir. Deniz İş Kanunu kapsamında çalışan gemiadamının iş başında çalıştığı veya vardiya tuttuğu süreler, günlük 8 veya haftalık 48 saati aştığı takdirde gemiadamının fazla ... yaptığı ortaya çıkar. Gemiadamının ister seyir halinde olsun, ister limanda gemi içinde iken çalışmadan veya vardiya tutmadan geçirdiği süre fazla ... olarak değerlendirilemez. Deniz İş Kanunu’ndaki günlük veya haftalık ... esası nedeni ile gemiadamının günlük ... süresi 8 saati aşıyor ise haftalık ... süresinin 48 saatlik normal ... süresinin aşılmasına gerek olmaksızın o gün için fazla saatlerle ... yaptığı kabul edilmelidir. Haftalık ..., gemiadamının haftanın 7 günü ve günlük çalışmasının 8 saati aşmaması halinde ortaya çıkar. Gemiadamlarının .... maddeye göre saptanmış haftalık iş süresini işbaşında ya da vardiya tutarak tamamladıktan sonra, hafta tatili gününde de aynı biçimde çalıştırılması halinde, fazla çalışmadan sözedilebilir. Kısaca gemiadamının haftalık esasa göre fazla çalışmasının tespit edilmesi için gemiadamının haftanın 7 günü çalışması gerekmektedir. Aksi halde günlük ... esasına göre fazla mesai belirlenmelidir.
Deniz İş Kanunu’nda açık bir şekilde ara dinlenmeleri düzenlenmiş değildir. Bu sürelerin ... süresinden olup olmadığı da belirtilmemiştir. Ancak gemiadamının ara dinlenmelerinin ... süresinden sayılmayacağı .... maddenin 2. ve 3. fıkralarından çıkarılabilir. Zira anılan düzenlemelerde 2. fıkrada “işbaşında geçirilen sürenin” ... süresi sayılacağı, 3. fıkrada ise “İşveren veya işveren vekilinin, gemiadamının vardiyalarını yemek ve dinlenme zamanlarını bir çizelge ile belirtmek ve bu çizelgeyi gemiadamlarının görebilecekleri bir yere asmak zorunda” olduğu belirtilmiştir. Ara dinlenme konusunda özellikle Gemiadamlarının İkamet Yerleri, ... ve İaşelerine Dair Yönetmeliğin 30. maddesi dikkate alınmalıdır. Zira bu düzenlemelerde yemek zamanları düzenlenmiş ve 4 öğün(ki her öğün için 1 saat 30 dakika öngörülmüştür) olacağı belirtilmiştir.
Dosya içeriğine göre; davacı gemiadamı davalıya ait feribotta 24 saat ..., 48 saat dinlenme esası ile çalışmakta ve gemide bulunduğu süre ilk hafta 3 gün, takip eden iki hafta ise 2 gündür.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada alınan bilirkişi raporunda davacının günlük 24 saatlik çalışmasında 2 saat ara dinlenmesi düşülerek kabul edilen 22 saatlik çalışmanın 8 saati aşan 14 saatlik kısmı fazla ... kabul edilip hesaplama yapılmıştır.
Somut uyuşmazlıkta; davacının günlük ... saatlerine göre hesaplamada ara dinlenme süresinin ne kadar olduğunun belirlenmesi gereklidir. İlke olarak işçinin uyku ihtiyacını gideremediği 24 saat esaslı çalışmada yemek ve sair ihtiyaçları nedeniyle 4 saat ara dinlenme yaptığı kabul edilmelidir. Bu yönüyle davacının ... şekli açıklığa kavuşturulmalıdır. Davacının 24 saatlik çalışmasında uyku ihtiyacını giderdiğinin tespiti halinde 10 saat ara dinlemesi yaptığı, şayet gidermeden çalıştığının tespiti halinde ise 4 saat ara dinlemesi yaptığı kabul edilerek sonuca gidilmelidir. Eksik inceleme ve hatalı hesap raporuna itibarla yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
F) SONUÇ :
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 10.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
20
Eylül 2020
20
Mayıs 2018
20
Mayıs 2018
03
Mart 2018
Resmi Gazete No : 30349
Resmi Gazete Tarihi : 3.3.2018
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından:
GEMİ ADAMLARI İAŞE BEDELİ TESPİT KURULU KARARI
Gemi Adamları İaşe Bedeli Tespit Kurulu, Gemi Adamlarının İkamet Yerleri, Sağlık ve İaşelerine Dair Yönetmeliğin 9 uncu maddesi gereğince, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü Uzm. Dr. Orhan KOÇ Başkanlığında;
- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından konu ile ilgili bir iş müfettişi olarak İş Teftiş Kurulu başkan yardımcısı Osman Nejat GÜNERİ,
- Sağlık Bakanlığı'nı temsilen Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünden birim sorumlusu Dr. Cemal AYAZOĞLU,
- Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nı temsilen uzman yardımcısı Orcan Ufuk EKER,
- Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanılığı'nı temsilen mühendis Serkan PULAT,
- En fazla gemi adamını bulunduran en üst işçi kuruluşlarından TÜRK-İŞ adına danışman Enis BAĞDADİOĞLU ve Denizciler Sendikası genel teşkilatlandırma sekreteri İrfan METE,
- En fazla gemi işverenini bulunduran en üst işveren kuruluşlarından TİSK adına MİK-SEN genel sekreter yardımcısı İdris KAYICI VE TUHİS genel sekreteri yardımcısı Hasan YILMAZ,
- İstanbul ve Marmara, Ege, Akdeniz, Karadeniz Bölgeleri Deniz Ticaret Odası'nı temsilen yönetim kurulu üyesi M. Erbil ÖZKAYA'nın katılımlarıyla 13 Şubat 2018 Salı günü saat 14.00'te Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nda toplanmıştır.
Halen uygulanmakta olan ve iaşe servisi kurulmayan gemi adamlarına ödenecek 25.50 TL (Yirmi Beş Türk Lirası Elli Kuruş) iaşe bedelinin, 11/3/2017 tarih ve 30004 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandığı, bu miktarın aradan geçen zaman içinde gıda maddeleri fiyatlarında meydana gelen yükselmeler karşısında günün şartlarına göre yetersiz kaldığı, iaşe bedelinin yeniden tespitinin zorunlu bulunduğu ve bunun, Yönetmeliğin 8 inci maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak yurt çapında uygulanmak üzere tespitinin faydalı olacağı konusunda görüş birliğine varıldı.
Yönetmeliğin 7 inci maddesinde "...Ödenecek bedele esas; bir gemi adamının yaptığı göreve göre alması mecburi normal günlük gıdasını sağlayacak para miktarıdır." şeklindeki hükmü göz önünde bulundurularak;
a) Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2017 yılı 5 il merkezi (Antalya, İstanbul, İzmir, Trabzon, Samsun) tüketici fiyatları endeksine giren maddelerden Yönetmeliğe göre besin komposizyonu için esas alınan maddelerin 2017 yılı fiyat aritmetik ortalaması,
b) Hizmet akitleri ve toplu iş sözleşmeleriyle tespit edilerek gemi adamlarına verilen iaşe bedelleri ile uygulanmakta olan iaşe bedelleri,
c) Yönetmeliğin 31 ve 32 nci maddeleri ile EK 2 ve 3 sayılı cetvellerine göre hazırlanan beslenme listesine göre 4800 kaloriyi verecek gıda komposizyonu,
esas alınarak bütün sahil mıntıkalarına ve göllere uygulanmak üzere beher gemi adamına verilecek günlük nakdi iaşe bedelinin net 28 TL (Yirmi Sekiz Türk Lirası) olarak tespitine oy çokluğu ile karar verildi.
13
Kasım 2017
YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2017/26265
Karar Numarası: 2017/18081
Karar Tarihi: 13.11.2017
DAVA : Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ile yıllık izin ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili; müvekkilinin 24/01/1986-22/08/1986 ile 15/09/2000-16/01/2001 tarihleri arasında davalı .... A.Ş.'de, 23/08/1986-27/09/1986 tarihleri arasında davalı .... A.Ş'de, 30/03/1999-14/04/2000 tarihleri arasında davalı ....... A.Ş.'de gemi adamı olarak çalıştığını, 04/01/2000-14/04/2000 tarihleri arasındaki sigorta primlerinin Yazıcı .... A.Ş. tarafından ödendiğini, son olarak 13/01/2010 tarihine kadar aralıklarla ve değişen sürelerde olmak kaydıyla toplam 11 yıl davalı şirketlerin gemilerinde usta gemici olarak çalıştığını, davalılar arasında organik bağ bulunduğunu, şirketlerin tamamının aynı yerde faaliyet gösterdiklerini, yönetim kurulu başkan ve üyelerinin aynı kişiler olduğunu, son ücretinin aylık net 1.700,00 TL olduğunu, ayrıca 300,00 TL harcırah aldığını ve işten çıkarıldığını beyanla davalarının kabulü ile kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve yıllık izin ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili; her bir davalı için ayrı ayrı dava açılması gerektiğini, aralarında bağlantı olmadığını, ayrı ayrı tüzel kişilikler olduğunu, davacının müvekkillerinden;
... şirketinde 24/01/1986-22/08/1986, 11/05/2000-28/07/2000, 01/05/2002-27/09/2002, 19/12/2003-31/12/2004, 13/08/2005-10/03/2006 ve 19/07/2009-13/01/2010 tarihleri arasında dönemler halinde belirli süreli hizmet sözleşmesi ile çalıştığını ve taleplerin zamanaşımına uğradığını,
... A.Ş. yönünden, davacının 04/01/2000-14/04/2000, 17/01/2001-18/03/2001 ve 19/11/2002-30/09/2003 tarihleri arasında çalıştığını diğer davalılar ile aralarında organik bağ bulunmadığını, sözleşmelerin belirli süreli olduğunu ve taleplerin zamanaşımına uğradığını,
..k A.Ş. yönünden, davacının herhangi bir çalışması olmadığını, diğer davalılar ile aralarında ilişki olmadığını ve taleplerin zamanaşımına uğradığını,
....A.Ş. yönünden, davacının 15/09/2000-05/01/2001 tarihleri arasında belirli süreli hizmet sözleşmesi ile çalıştığını, diğer davalılar ile aralarında organik bağ bulunmadığını ve taleplerin zamanaşımına uğradığını,
Beyanla tüm davalılar yönünden davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Yerel Mahkemenin ilk kararı, Dairemizin 21.02.2017 tarih ve 2015/7225 Esas, 2017/2317 Karar sayılı ilamıyla “1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-854 sayılı... İş Kanunu’nun 14/IV. maddesi uyarınca geminin Türk bayrağından ayrılması halinde iş sözleşmesi kendiliğinden bozulacağından ihbar tazminatına hak kazanılamaz.
Somut uyuşmazlıkta; davacının iş sözleşmesinin çalıştığı ve davalılardan.... A.Ş. adına kayıtlı ...-4 isimli geminin satılması ve bayrak değiştirmesi nedeniyle sona erdiği kabul edilmiştir. Davalı İşverenlerin başka Türk bayrağı taşıyan bir gemisi faaliyette bulunmadığı sürece iş akdinin bu nedenle feshi halinde davacı ihbar tazminatına hak kazanamaz. Bu husus araştırılmadan ihbar tazminatı talebinin kabulü hatalıdır.
3-Davacının dava dilekçesinde 2.500,00 TL kıdem tazminatı, 400,00 TL ihbar tazminatı ve 100,00 TL izin alacağı talep etmesine karşın hüküm sonucunda bu miktarlar dikkate alınmaksızın her bir alacağın dava dilekçesindeki değerinin 1.000,00 TL olarak belirlenmesi usule aykırıdır.
4-Hükmedilen alacak miktarlarının brüt mü yoksa net mi olduğunun karar da gösterilmemesinin infazda tereddüde yol açacağının düşünülmemesi de hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-İlk karar, Dairemiz tarafından “…Davalı İşverenlerin başka Türk bayrağı taşıyan bir gemisi faaliyette bulunmadığı sürece iş akdinin bu nedenle feshi halinde davacı ihbar tazminatına hak kazanamaz. Bu husus araştırılmadan ihbar tazminatı talebinin kabulü hatalıdır.…” gerekçesiyle bozulmuş olup mahkemece bozmaya uyulduğu halde davalı işverenlerin başkaca Türk bayrağı taşıyan gemilerinin olup olmadığı hususunda kesin bir belirleme yapılmamıştır. Bir başka anlatımla, uyulan bozma ilamının ihbar tazminatı alacağı bakımından gereği yerine getirilmemiştir. Davalı işverenlerin başkaca Türk bayrağı taşıyan gemilerinin olup olmadığı tam olarak belirlenmelidir. Eksik araştırma ile ihbar tazminatı talebinin reddi hatalı olup, bozmayı gerekmiştir.
F) SONUÇ:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 13.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
06
Mart 2017
YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası : 2017/7530
Karar Numarası: 2017/3270
Karar Tarihi : 06.03.2017
DAVA : Davacı, ücret alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, yetkisizlik kararı verilmiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili; müvekkilinin davalı işyerinin Sinan Nabioğlu adlı gemisinde 10/03/2013 - 11/07/2013 tarihleri arasında 123 gün usta gemici olarak çalıştığını, müvekkilinin bu çalışmasına karşılık ücret ödenmediğini ileri sürerek, ücret alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalıya usulüne uygun tebligat yapılmış, davalı cevap vermemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, davalı şirketin Hasanpaşa Mahallesi, Uzunçayır Caddesi, Konur İşmerkezi, No:2/24 Kadıköy / İstanbul adresinde faaliyet gösterdiği gerekçesiyle İstanbul Anadolu İş Mahkemesine yetkisizlik kararı verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
4857 sayılı İş Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca “deniz ve hava taşıma işlerinde çalışanlar” hakkında bu kanun hükümleri uygulanmaz. Deniz taşıma işlerinde çalışanlar 854 sayılı Deniz İş Kanununa tabidir. Gemiler aracılığı ile yapılan deniz taşıma işleri ayrı bir yasaya tabi olduğundan, 4857 sayılı Yasanın kapsamı dışında bırakılmıştır. Deniz İş Kanununun 46 ncı maddesi uyarınca, “Bu kanun kapsamına giren gemiadamlariyle bunların işveren veya işveren vekilleri arasında bu kanundan veya hizmet aktinden doğan davalar hakkında, 5521 sayılı Kanun hükümleri uygulanır. Hizmet aktinde ayrıca bir hüküm yoksa dava geminin bağlama limanında iş davalarını bakmaya yetkili mahkemede görülür”.
Deniz İş Kanunu 1. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, bir geminin Deniz İş Kanunu'nun kapsamına girebilmesi için denizlerde, göllerde ve akarsularda çalıştırılması, bu geminin Türk bayrağı taşıması, geminin yüz ve daha yukarı grostonilatoluk olması gerekir. Maddenin 2. fıkrasına göre de:
a) Aynı işverene ait gemilerin grostonilatoları toplamı yüz veya daha fazla olduğu takdirde, bu gemilerle, bu gemilerde çalışan ve çalıştıranlar Deniz İş Kanunu hükümlerine tabi olacaklardır.
b) İşverenin çalıştırdığı gemi adamı sayısı beş veya daha fazla bulunduğu takdirde başka bir şart aranmaksızın, başka bir anlatımla geminin grostonilatosuna bakılmaksızın, bu gemi Deniz İş Kanunu kapsamına giren bir işyeri olacaktır.
Gemi yabancı ülke bayrağı taşıyor veya gemi Türk bayraklı olsa dahi yüz grostonalitonluk değilse yada diğer belirtilen istisnai şartları taşımıyor ise bu gemide çalışanlar hakkında Deniz İş Kanunu uygulanamaz. Taşıma işinde çalışan bu gemideki işçiler de 4857 sayılı İş Kanunu kapsamı dışında kaldığından, haklarında Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır. Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulanması ile ilgili uyuşmazlıkta ise görevli mahkemeler genel mahkemelerdir.
İş ilişkisine dayalı bir uyuşmazlıkta işçi deniz taşıma işinde çalışır, ancak çalıştığı gemi Deniz İş Kanunu kapsamında kalmaz ise uyuşmazlığın Borçlar Kanunu hükümlerine göre genel mahkemede çözümleneceği açıktır.
Görev kamu düzenine ait olduğundan resen dikkate alınmalıdır.
Belirtilen yasal düzenlemeler kapsamında somut uyuşmazlığa bakıldığında; özellikle davalı işverenin ve sahip olduğu geminin yukarda belirtilen hükümlere göre Deniz İş Kanunu kapsamında olup olmadığı araştırılmalı, davalı işverenin ve sahip olduğu geminin Deniz İş Kanunu kapsamında kalmadığı ve bu nedenle davacı deniz taşıma işinde çalışan gemiadamının İş Kanunu yanında Deniz İş Kanunundan yararlanamayacağı saptandığı takdirde, genel hukuk mahkemeleri uyuşmazlıkta görevli olacağından görevsizlik kararı verilmelidir.
Aksi halde geminin bağlama limanı belirlenmeli ve yetki hususu çıkacak sonuca göre değerlendirilmelidir. Eksik inceleme ile ve dosya üzerinden sonuca gidilmesi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, 06/03/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
01
Nisan 2014
YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2014/499
Karar Numarası: 2014/10928
Karar Tarihi: 01.04.2014
FESHİN GEÇERSİZLİĞİNİN TESBİTİ İLE DAVACININ İŞE İADESİ İŞVERENİN İŞÇİYİ İŞE BAŞLATMAMASI HALİNDE 8 AYLIK BRÜT ÜCRETİ TUTARINDA TAZMİNATIN VE BOŞTA GEÇEN SÜRELERE İLİŞKİN 4 AYLIK ÜCRETİN DAVALIDAN TAHSİLİ İSTEMİ
2012 YILI VE ÖNCESİNDE GERÇEKLEŞEN OLAYLAR NEDENİ İLE İŞİN NORMAL İŞLEYİŞİNİN BOZULDUĞU İŞ YERİNDEKİ UYUMUN OLUMSUZ ETKİLEDİĞİ VE BU NEDENLERLE İŞ İLİŞKİSİNİN DEVAMININ BEKLENEMEYECEĞİ KABUL ETMENİN MÜMKÜN OLMADIĞI
MAKUL SÜRE GEÇTİKTEN SONRA BELİRTİLEN NEDENLERLE YAPILAN FESHİN GEÇERSİZ OLDUĞU
ÖZETİ: Dosya kapsamında yer alan uyarı ve kınama cezaları ise 2012 yılı ve öncesine ait olup, davacının 2012 yılında farklı tarihlerde toplam 10 günlük sağlık raporu aldığı anlaşılmıştır. 2012 yılı ve öncesinde gerçekleşen olaylar nedeni ile işin normal işleyişinin bozulduğunu, iş yerindeki uyumun olumsuz etkilediğini ve bu nedenlerle iş ilişkisinin devamının beklenemeyeceğini kabul etmek mümkün değildir. Makul süre geçtikten sonra belirtilen nedenlerle yapılan feshin geçersiz olduğu gözetilmeksizin, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddi hatalıdır.
A) Davacı isteminin özeti:
Davacı vekili; davacının, 22/02/2010 tarihinden itibaren davalı iş yerinde çalışmaya başladığını, davalı tarafından 18/04/2013 tarihinde iş akdinin haksız olarak feshedildiğini, davacının işyerindeki kötü çalışma koşulları nedeniyle %46 oranında özürlü durumuna geldiğini, fesih sebebinin açık ve kesin olarak belirtilmediğini, %46 engelli olmasına rağmen 10 günlük rapor alması da gerekçe göstererek iş akdine son verildiğini, bu nedenlerle feshin geçersizliğinin tesbiti ile davacının işe iadesine, işverenin işçiyi işe başlatmaması halinde 8 aylık brüt ücreti tutarında tazminatın ve boşta geçen sürelere ilişkin 4 aylık ücretin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
B) Davalı cevabının özeti:
Davalı vekili; davacının işinde gerekli özeni göstermediğini, değişik rahatsızlıklarını gerekçe göstererek sık sık viziteye çıktığını, iş akdinin en son çare olarak geçerli nedenle feshedildiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme kararının özeti:
Mahkemece; davacının çalıştığı süre boyunca sürekli olarak rapor aldığı ve viziteye çıktığı, söz konusu durumun görevin aksamasına neden olduğu, ayrıca davacının çeşitli tarihlerde kınama ve uyarı cezaları da aldığı dikkate alındığında davalı işverenin iş akdini fesihte geçerli nedeni bulunduğu gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir.
Ç) Temyiz:
Karar süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.
D) Gerekçe:
Davacı işçinin iş akdi 18.04.2013 tarihli fesih bildirimine göre, çalışmalarından verim alınamaması, ödevli olduğu görevlerde aksaklık ve olumsuzluklara sebep olduğu, iş arkadaşlarının performanslarını aksi yönde etkilediği, 2012 yılı içerisinde 10 gün rapor kullanarak işlerin aksamasına ve işgücü planlamasının olumsuz etkilenmesine sebebiyet verdiği gerekçeleri ile İş Kanunu'nun 17. ve devamı maddeleri uyarınca feshedilmiştir.
Davacının iş akdi 18.04.2013 tarihinde feshedilmiştir. Dosya kapsamında yer alan uyarı ve kınama cezaları ise 2012 yılı ve öncesine ait olup, davacının 2012 yılında farklı tarihlerde toplam 10 günlük sağlık raporu aldığı anlaşılmıştır. 2012 yılı ve öncesinde gerçekleşen olaylar nedeni ile işin normal işleyişinin bozulduğunu, iş yerindeki uyumun olumsuz etkilediğini ve bu nedenlerle iş ilişkisinin devamının beklenemeyeceğini kabul etmek mümkün değildir. Makul süre geçtikten sonra belirtilen nedenlerle yapılan feshin geçersiz olduğu gözetilmeksizin, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddi hatalıdır.
4857 sayılı İş Yasasının 20/3 maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
E) Sonuç: Yukarda açıklanan gerekçe ile;
1. Mahkemenin kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. Feshin GEÇERSİZLİĞİNE ve davacının İŞE İADESİNE,
3. Davacının yasal süre içinde başvurusuna rağmen davalı işverence süresi içinde işe başlatılmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının davacının kıdemi, fesih nedeni dikkate alınarak takdiren davacının 4 aylık brüt ücreti tutarında BELİRLENMESİNE,
4. Davacı işçinin işe iadesi için işverene süresi içinde müracaatı halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar en çok 4 aya kadar ücret ve diğer haklarının davalıdan tahsilinin GEREKTİĞİNE, davacının işe başlatılması halinde bu ücret ve alacakların ödenen ihbar ve kıdem tazminatından mahsubuna,
5. Peşin alınan harcın mahsubu ile kalan harcın davalıdan tahsiline,
6. Davacının yapmış olduğu 228.35 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
7. Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre 1.500,- TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8. Peşin alınan temyiz harcının isteği halinde ilgilisine iadesine,
Kesin olarak 01.04.2014 gününde, oybirliği ile, karar verildi.
22
Aralık 2009
YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2008/19441
Karar Numarası: 2009/16886
Karar Tarihi: 22.12.2009
İŞ KAZASI
ÖZETİ: Bir olayın kurum ya da işveren açısından iş kazası olarak kabul edilmemiş olması harici etkenler veya aniden ortaya çıkıp çıkmaması, yasanın açık hükmü karşısında olayın iş kazası sayılmamasını gerektirmez. Yasada açıkça belirtildiği üzere zararlandırıcı sigorta olayının yasada sayılan hal ve durumlardan herhangi birisinde gerçekleşmiş olması gerekli ve yeterlidir. Somut olayda, aşçı olarak davalı gemide çalışan sigortalının, gemi seyir halinde iken 08.11.2004 tarihinde saat 9:40 sıralarında gemi mutfağında yerde baygın vaziyette bulunduğu, gelen sağlık zabitinin ahşıbaşının kalbinin durmuş vaziyette olduğunu gördüğü, ilk müdahalenin yapıldığı, İtalyan Sahil Güvenliği’ne ait bir helikopterin gemiye geldiği, 2 İtalyan Tıbbi Personelin yaptığı kontrolde hastanın öldüğünün bildirildiği, ayrılmalarından sonra yapılan kontrolde yaşam belirtilerinin görüldüğü, tekrar haber verilmesi üzerine helikopterin gemiye gelerek sağlık zabitini ve hastayı alıp gemiden ayrıldığı, daha sonra yapılan görüşmede hastanın vefat ettiğinin öğrenildiği anlaşılmaktadır. Sigortalı Çetin, aşçıbaşı olarak gemide fiilen çalışmakta olup, işyeri gemidir. Zararlandırıcı olay gemi seyir halinde iken olmuştur. 506 Sayılı Kanun’un 11-A maddesinde belirtilen koşullar gerçekleşmiştir.
Davacılar murisinin, davalılardan işverene ait işyerinde çalışırken 08.11.2004 tarihinde ölümü ile sonuçlanan olayın iş kazası sayılması gerektiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Karar: Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalılar vekillerinin yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve Kanuna uygun hükmün ONANMASINA, 60.00.-TL. temyiz başvuru harcı yatırılmış olduğu anlaşılmakla, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine, 22.12.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
(KARARA KONU YEREL MAHKEME KARARI AŞAĞIDA VERİLMİŞTİR.)
ÜSKÜDAR
2. İŞ MAHKEMESİ
Esas Numarası: 2007/208
Karar Numarası: 2008/636
Karar Tarihi: 16.09.2008
Taraflar arasında görülmekte olan davanın mahkememizde yapılan yargılaması sonunda; gereği düşünüldü.
ÎSTEM: Davacılar vekili dava dilekçesini tekrarla, müteveffa Çetin’in G. Denizciliğe ait M/F İ. Feribotu’nda aşçı olarak çalışmakta iken 08.11.2004 tarihinde vefat ettiğini, ölümünün işyerinde olması nedeniyle iş kazası neticesinde meydana gelmiş olmasına rağmen tutulan tutanaklar ile kalp krizinden öldüğü gerekçesiyle iş kazası statüsünden çıkartılmak istendiğini, mahkememizde iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat talepli 2005/1153 Esas sayılı davanın açıldığını, dosyada yazılan müzekkerelere cevaben ÇSGB İstanbul Bölge Müdürlüğü’nün müfettişleri tarafından verilen raporda olayın iş kazası olduğunun kabul edildiğini, SSK Beyoğlu Müfettişlerinin vermiş olduğu raporda da olayın iş kazasısayılabileceği bu konunun mahkeme kararıyla ispat edilebileceğinin mümkün olduğunun bildirildiğini, mahkemece iş kazasıolduğunun tespiti için dava açılmak üzere süre verildiğini, belirtilen nedenlerle meydana gelen kazanın iş kazası olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı şirket vekili; davacıların murisi Çetin’in 01.11.2004 tarihinden itibaren davalı şirkete ait M/F İ. Feribotu’nda aşçı olarak çalışmaya başladığını, 08.11.2004 tarihinde doğal nedenlerle vefat ettiğini, Çetin’in gemide iş kazasına maruz kalmadığını, tamamen doğal yollarla vefat ettiğini, şirket personelinin işçinin yaşaması için bütün gayretini sarf ettiğini, ancak işçinin kurtarılamadığını, açılan yersiz davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı SSK vekili, Çetin’in 08.11.2004 tarihinde gemi mutfağında tek başına çalıştığı sırada geçirdiği kalp krizi sonucu vefat ettiğini ve söz konusu kalp krizi olayının 506 Sayılı Yasa’nın 11. maddesinin (a) bendinde sayılan hal ve durumlardan hiçbirisine uymaması nedeniyle iş kazası olarak kabul edilmemesi gerektiğini belirtilen nedenlerle haksız açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası olarak tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece deliller toplanmış, sigorta müfettiş raporları, belgeler getirtilmiş, tanıklar dinlenilmiştir.
Ölenin sigortalı işçi olduğu ve olay günü gemide çalıştığı ve gemide bulunduğu sırada geçirdiği kalp krizi sonucunda vefat ettiği yönünde bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, davacıların murisinin geçirdiği zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası sayılıp sayılamayacağı noktasındadır.
Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanun’un 11-A maddesidir. Anılan maddeye göre iş kazası, sigortalıyı hemen ve sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır. Maddede sayılan hallerin birlikte gerçekleşmesi koşulu bulunmayıp, herhangi birinin bulunması gerekli ve yeterlidir. Anılan yasal düzenleme, sosyal güvenlik hukuku içinde değerlendirilmeli, maddede yer alan herhangi bir hale uygunluk varsa zararlandırıcı sigorta olayının kaynağının işçi olup olmaması ya da ortaya çıkmasındaki diğer etkenlerin değerlendirilmesinde dar bir yoruma gidilmemelidir.
Bir olayın kurum ya da işveren açısından iş kazası olarak kabul edilmemiş olması harici etkenler veya aniden ortaya çıkıp çıkmaması, yasanın açık hükmü karşısında olayın iş kazası sayılmamasını gerektirmez. Yasada açıkça belirtildiği üzere zararlandırıcı sigorta olayının yasada sayılan hal ve durumlardan herhangi birisinde gerçekleşmiş olması gerekli ve yeterlidir.
Somut olayda, aşçı olarak davalı gemide çalışan sigortalının, gemi seyir halinde iken 08.11.2004 tarihinde saat 9:40 sıralarında gemi mutfağında yerde baygın vaziyette bulunduğu, gelen sağlık zabitinin ahçıbaşının kalbinin durmuş vaziyette olduğunu gördüğü, ilk müdahalenin yapıldığı, İtalyan Sahil Güvenliği’ne ait bir helikopterin gemiye geldiği, 2 İtalyan Tıbbi Personelin yaptığı kontrolde hastanın öldüğünün bildirildiği, ayrılmalarından sonra yapılan kontrolde yaşam belirtilerinin görüldüğü, tekrar haber verilmesi üzerine helikopterin gemiye gelerek sağlık zabitini ve hastayı alıp gemiden ayrıldığı, daha sonra yapılan görüşmede hastanın vefat ettiğinin öğrenildiği anlaşılmaktadır.
Sigortalı Çetin, aşçıbaşı olarak gemide fiilen çalışmakta olup, işyeri gemidir. Zararlandırıcı olay gemi seyir halinde iken olmuştur. 506 Sayılı Kanun’un 11-A maddesinde belirtilen koşullar gerçekleşmiştir.
Dosya kapsamına, toplanan delillerle ve yukarıda açıklanan nedenlere göre, zararlandırıcı sigorta olayı sigortalının işyerinde bulunduğu sırada olduğundan olayın iş kazası olarak tespitine ilişkin olarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzeredir.
Davanın kabulü ile; davacıların murisi sigortalı Çetin’in 08.1.2004 tarihinde ölümü ile sonuçlanan olayın iş kazasısayılması gerektiğinin tespitine, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre 500,00.-TL. vekalet ücretinin davalı işverenlikten alınarak davacılara verilmesine, alınması gereken 14,00.-TL. harçtan peşin yatırılan 13,10.-TL. harcın mahsubu ile bakiye 0,90.-TL. harcın davalı işverenlikten alınarak hazineye gelir kaydedilmesine, davacılar tarafından yapılan toplam 54,40.-TL. yargılama giderinin davalı işverenlikten alınarak davacıya verilmesine, ilişkin olarak davacı vekili ile davalı kurum vekilinin yüzüne tefhimden itibaren 8 gün içinde, diğer davalının yokluğunda tebliğden itibaren 8 gün içinde Yargıtay yolu açık olmak üzere verilen karar, 16.09.2008 tarihinde açıkça okunup anlatıldı.
11
Kasım 2004
YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2004/9972
Karar Numarası: 2004/25680
Karar Tarihi: 11.11.2004
İHBAR VE KIDEM TAZMİNATI
MİKTAR İÇEREN İBRANAMENİN MAKBUZ HÜKMÜNDE OLMASI
ÖZETİ: Dairemizin kararlılık kazanmış uygulamasın göre, kıdem, ihbar tazminatı ve diğer işçilik haklarına ilişkin olarak, bu alacaklar tek tek açıkça gösterilmek suretiyle düzenlenen ve aksi kanıtlanmayan ibranameler geçerli sayılmaktadır. Dosyada mevcut, 11.6.2003 tarihli ibranamede, davacı ihbar ve kıdem tazminatı olarak belirlenen tutarı aldığını kabul etmiştir. Başkaca bir belge, bilgi kanıtı olmadığı takdirde bu ibranameye göre kıdem ve ihbar tazminatı isteklerinin reddi gerekirse de; mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, davalının Bölge Çalışma Müfettişinin teftişi sırasındaki kabulüne göre davacıya bu alacaklar için ödenen miktar 700.000.000 TL.dir. Davalının bu kabulü karşısında, anılan ibranamenin makbuz niteliğinde kabulü ile bu miktarın davacının alacaklarından mahsubu ile bakiye miktarın tahsiline karar verilmelidir.
Davacı, kıdem, ihbar tazminatı ile yıllık izin ücretinin ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR: 1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Dairemizin kararlılık kazanmış uygulamasın göre, kıdem, ihbar tazminatı ve diğer işçilik haklarına ilişkin olarak, bu alacaklar tek tek açıkça gösterilmek suretiyle düzenlenen ve aksi kanıtlanmayan ibranameler geçerli sayılmaktadır. Dosyada mevcut, 11.6.2003 tarihli ibranamede, davacı ihbar ve kıdem tazminatı olarak belirlenen tutarı aldığını kabul etmiştir. Başkaca bir belge, bilgi kanıtı olmadığı takdirde bu ibranameye göre kıdem ve ihbar tazminatı isteklerinin reddi gerekirse de; mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, davalının Bölge Çalışma Müfettişinin teftişi sırasındaki kabulüne göre davacıya bu alacaklar için ödenen miktar 700.000.000 TL.dir. Davalının bu kabulü karşısında, anılan ibranamenin makbuz niteliğinde kabulü ile bu miktarın davacının alacaklarından mahsubu ile bakiye miktarın tahsiline karar verilmelidir. Yazılı şekilde kıdem ve ihbar tazminatının tamamının hüküm altına alınması hatalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 11.11.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.
02
Temmuz 2003
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
Esas Numarası: 2003/14-452
Karar Numarası: 2003/456
Karar Tarihi: 02.07.2003
KAT KARŞILIĞI İNŞAAT SÖZLEŞMESİ
ALACAĞIN TEMLİKİ
YÜKLENİCİNİN SORUMLULUĞU
ÖZETİ: Geçerli bir kat karşılığı inşaat sözleşmesinde yükleniciye ait olacağı kararlaştırılan bir bağımsız bölümün, yüklenici tarafından adi yazılı bir sözleşmeyle üçüncü bir kişiye satılması, tapulu taşınmaza ilişkin bir satış sözleşmesi değil, alacağın temliki hükümlerine tabi bir işlemdir.
Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kuşadası Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 01.02.2001 gün ve 2000/575 E- 2001/59 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 25.06.2001 gün ve 2001/4518-4790 sayılı ilamı ile; (...Dava, kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca, davalı A.Y. adına tapuda kayıtlı 19 parsel üzerine dava dışı müteahhit Rüştü Şahin tarafından yapılmakta olan binada 2. kattaki dairenin yüklenici tarafından önce bayi V.S. a haricen düzenlenen sözleşme ile satıldığını, kendisinin ise Vahattin’den bu daireyi 27.05.1997 günlü harici sözleşme ile satın aldığından bahisle tapu iptali ve tescil istemiş, davalı arsa sahibi A.Y., dava konusu daireyi davadan sonra müteahhit Rüştü’nün kızı ve vekili dahili davalı S.S.Ş. e, müteahhitlikten doğan hakkı nedeni ile tapuda devir yaptığından bahisle husumet yönünden davanın reddini savunmuş, mahkemece yargılama sonunda, satış sözleşmesinin resmi şekilde yapılmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiş, hükmü davacı vekili temyize getirmiştir.
Kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca inşaat yapıldığında, kural olarak yüklenici inşaat sözleşmesinden doğan edimlerini yerine getirdiğinde kişisel hak kazanır ve inşaat sözleşmesinde kendisine ayrılan bağımsız bölümlerin mülkiyetlerinin naklini, akidi olan arsa sahibinden isteyebilir veyahut da yüklenici bu kişisel hakkın Borçlar Kanunun 162. vd. maddeleri uyarınca yazılı olmak koşulu ile üçüncü kişilere temlik edebilir. Yüklenicinin kişisel hakkını temellük eden üçüncü kişi de gerek akidi olan yükleniciyi, gerekse arsa sahibini dava etmek suretiyle tescil isteyebilir. Ancak bunun için halefi bulunduğu yüklenicinin eser sözleşmesinden doğan edimlerini bütünüyle yerine getirmiş olması şarttır. Şayet yüklenici, eser sözleşmesinden doğan edimlerini bütünüyle yerine getirmiş olmamakla beraber noksan bıraktığı iş pek cüz’i bir boyutta ise yani bu noksanlığın paraya dönüştürülerek tamamlanması arsa sahibi açısından tahammül edilebilir bir boyutta ise o vakit bu pek cüz’i noksanlığın paraya dönüştürülerek tamamlanması suretiyle de tescil istenebilir.
Eldeki dosyada, müteahhit R.Ş. ile arsa sahibi A.Y. arasında 15.7.1988 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapılmış, müteahhit Rüştü 19 parselde inşaata başlamış ve dava konusu daireyi de davacı bayii V.S. a haricen satmıştır. Alıcı Vahattin’de, bilahare bu daireyi davacı N.T. ye, yine 27.5.1997 tarihli harici sözleşme ile satmıştır. İşte davacı, bu kişisel hakkına dayalı olarak tescil davasını açmıştır.
Ne var ki, aşamalarda kendisine davaya dahil edilen kızı S.S.Ş. vasi olarak tayin edilmiş, vasi S.S.Ş., vasisi sıfatıyla müteahhit R.Ş. in, kat karşılığı inşaat sözleşmesinden doğan haklarını elde etmek için, arsa sahibi davalı A.Y. ile karşılıklı olarak Asliye Hukuk Mahkemesinde alacak ve tescil (müteahhit olarak hak ettiği daireler için) davaları açılmış ve taraflar, bu dosyada davalılar vasi S.S.Ş. ile arsa sahibi A.Y. 27.11.1997 tarihli haricen düzenlenmiş protokol ile anlaşmışlar ve birbirleri aleyhine açtıkları davalardan vazgeçmişlerdir. Bu protokol ile yapılan anlaşma düşen (dava konusu olan dairede dahil olmak üzere) daireleri, bu davanın açılmasından sonra 29.12.1997 tarihinde tapuda satış gösterilmek suretiyle devrettiği, 19 parsele ait tapu kaydının incelenmesinden anlaşılmıştır.
Bütün bu açıklamaların ışığında davacının kişisel hakkına dayalı tapu iptali ve tescil hususundaki delilleri gereği gibi değerlendirilmeden sırf dayanak satış sözleşmesinin haricen düzenlendiği ve gerek Medeni Kanunun 634. maddesi, gerek Tapu Kanununun 26. maddesi ve gerekse Noterlik Kanununun 60. maddesinde tanımlandığı üzere resmi şekilde yapılmamış olmakla hükümsüz olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kişisel hakka dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalı ile dava dışı yüklenici R.Ş. arasında, davalıya ait arsa üzerine dört katlı bir bina yapımı konusunda kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlendiğini; binadaki bir dairenin yüklenici tarafından dava dışı V.S. a harici sözleşmeyle satıldığını, daha sonra davacının 2.5.1997 günlü harici sözleşmeyle aynı daireyi V.S. dan satın aldığını, o tarihte binada henüz kat irtifakı kurulmamış olduğu için tapuda resmi satış işlemi yapılamadığını, esasen davacının anılan harici sözleşmeden beş yıl önce aralarındaki şifahi sözleşme uyarınca daireyi Vahittin’den teslim alıp oturmaya başladığını, bu durumda dairenin davacı adına tescili gerektiğini ileri sürerek, tapuda 1072 ada, 19 parselde kayıtlı arsa üzerindeki binanın zemin üzeri ikinci katında bulunan dairenin davalı arsa sahibi adına olan tapu kaydının iptali ile, davacı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Arsa sahibi davalı A.Y. cevap dilekçesi vermemiş; 19.2.1998 günlü duruşmada, davacıya daire satmadığını, satışın müteahhit tarafından yapıldığını, kendisine husumet düşmeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Dava konusu daireyi yargılama sırasında davalı arsa sahibinden satın alan dahili davalı S.S.Ş. de, kendisine husumet düşmeyeceğini savunmuş ve davanın reddini dilemiştir.
Yerel mahkemece verilen; davacının dayandığı ve tapulu taşınmazda pay devrini öngören satış sözleşmesinin geçerli olabilmesinin resmi şekilde yapılmasına bağlı bulunduğu, adi yazılı şekilde düzenlenmesi nedeniyle sözleşmenin geçerli olmadığı, dairenin davacıya fiilen teslim edilmesinin de sözleşmeyi geçerli hale getirmeyeceği gerekçesine dayalı, davanın reddine dair karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçesiyle bozulmuştur.
Davalı arsa sahibi A.Y. ile dava dışı (ölü) yüklenici R.Ş. arasında düzenlenen kat karşılığı inşaat sözleşmesiyle, davalıya ait arsa üzerine dört katlı bir bina yapılmasının ve davaya konu, sonradan 6 numarayı alan meskenin de aralarında bulunduğu birtakım bağımsız bölümlerin yükleniciye ait olmasının kararlaştırıldığı; sözleşme uyarınca yüklenicinin inşaata başladığı, davaya konu meskeni tarihsiz ve adi yazılı bir sözleşmeyle dava dışı V.S. a sattığı, davacının da bu kişiden 27.5.1997 günlü yine adi yazılı sözleşmeyle satın alıp, fiilen de teslim aldığı; inşaatın 1989 yılında tamamlandığı, ancak, yapılan ilave kat nedeniyle ruhsatının alınamadığı, bilahare Belediye Encümenince bu ilave kattan dolayı imar cezası uygulandığı ve 3.9.1993 tarihli yapı ruhsatının verildiği; yükleniciye 1.3.1991 tarihli kararla kızı dahili davalı Semiramis’in vasi olarak atandığı, davalı arsa sahibi ile yüklenicinin vasisi Semiramis tarafından karşılıklı olarak alacak ve tescil davaları açıldığı, ancak, yüklenicinin 27.12.1997 tarihinde ölümünden bir ay önce aralarında düzenlenen 27.11.1997 günlü protokol çerçevesinde tüm davalardan feragat edilip, davaya konu 6 nolu dairenin de aralarında bulunduğu toplam beş adet bağımsız bölümün, görülmekte olan davanın açılmasından sonra 29.12.1997 tarihinde tapuda satış gösterilmek suretiyle davalı arsa sahibi tarafından vasi durumundaki dahili davalı Semiramis’e devredildiği toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Bu yönlerden taraflar, yerel mahkeme ve özel daire arasında bir uyuşmazlık da yoktur.
Davacı, eldeki davada, dava dışı Vahittin ile kendisi arasındaki 27.5.1997 günlü, adi yazılı şekilde düzenlenmiş satış sözleşmesine dayalı olarak, tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuştur.
Tapulu bir taşınmazın mülkiyetinin devrini öngören her türlü sözleşmelerin resmi şekilde yapılması, geçerlilik koşuludur (743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi madde 634; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu madde 706; Borçlar Kanunu madde 213; Tapu Kanunu madde 26; Noterlik Kanunu madde 60).
Ne var ki, somut olayda olduğu gibi, geçerli bir kat karşılığı inşaat sözleşmesinde yükleniciye ait olacağı kararlaştırılan bir bağımsız bölümün, yüklenici tarafından adi yazılı bir sözleşmeyle üçüncü bir kişiye satılması, Yargıtay’ın kökleşmiş uygulamasına göre, tapulu taşınmaza ilişkin bir satış sözleşmesi değil, Borçlar Kanunu’nun 162 ve sonraki maddelerinde düzenlenen alacağın temliki hükümlerine tabi bir işlemdir. Eş söyleyişle, böyle durumlarda, yüklenici kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca kendisine düşen bir bağımsız bölümü üçüncü kişiye satmış değil; kat karşılığı inşaat sözleşmesi çerçevesinde o bağımsız bölüm yönünden arsa sahibine karşı sahip olduğu alacağını, daha açık bir ifadeyle o sözleşmeden doğan kişisel hakkını (o bağımsız bölümün mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteme hakkını) üçüncü kişiye temlik etmiş sayılır. Kısaca, böyle durumlarda yüklenici ile üçüncü kişi arasında bir “alacağın temliki” sözleşmesi bulunur. Borçlar Kanununun 163. maddesinde alacağın temliki sözleşmesinin geçerliliği sadece yazılı şekle tabi tutulmuş olup, resmi şekle bağlanmamıştır. Dolayısıyla, yazılı şekilde düzenlenmiş olması şartıyla, yüklenici, arsa sahibinden olan alacağını üçüncü kişiye devredebilir; böyle bir sözleşme, alacağın temliki hükmünde olarak hukuken geçerlidir. Ancak, alacağın temliki şeklinde gerçekleşen böyle bir sözleşmeye dayalı olarak temlik alanın talepte bulunabilmesi için, öncelikle yüklenici tarafından kendisine temlik edilen hakkın arsa sahibi nezdinde gerçekleşmesi; eş söyleyişle, yüklenicinin kat karşılığı inşaat sözleşmesiyle arsa sahibine karşı üstlendiği edimi yerine getirmesi; inşaatı bitirmesi veya eksik kalan kısmın paraya dönüştürülerek tamamlanacak kadar cüzi bir boyutta olması gerekir. Aksi takdirde, temlik alan, temlik sözleşmesine dayalı olarak, o sözleşmenin tarafı durumunda bulunmayan arsa sahibinden herhangi bir talepte bulunamaz; sadece ve ancak, kendi akidi durumundaki yükleniciden tazminat isteyebilir.
Bu yönler, Özel Daire bozma kararında da açıklanmıştır.
Somut olayda, görülmekte olan davanın açılmasından önce, kat karşılığı inşaat sözleşmesindeki yükleniciye ait edimin yerine getirildiği, inşaatın tamamladığı çekişmesizdir.
Her ne kadar, davacı ile yüklenici arasında doğrudan bir sözleşme ilişkisi yok ise de, yüklenicinin akidi durumundaki dava dışı V.S. dan harici sözleşmeyle dava konusu daireyi satın alan davacının, bu sözleşme nedeniyle, yukarıda açıklanan şekilde alacağın temliki hükümleri çerçevesinde temlik alan konumuna girdiği açıktır. Dolayısıyla, temlik alan durumundaki davacı, yüklenicinin kat karşılığı inşaat sözleşmesindeki edimlerini ifa ettiği andan itibaren, alacağın temliki hükümleri çerçevesinde bu kişisel hakkını arsa sahibi ve yükleniciyi hasım göstermek suretiyle ileri sürüp, o bağımsız bölümün kendisi adına tescilini isteme hakkını kazanmıştır.
Yüklenicinin sözleşmedeki edimini ifa etmesinden ve buna bağlı olarak, temlik alan davacının, alacağın temliki hükümleri çerçevesinde tescil isteme hakkının doğmasından sonra yüklenicinin hacir altına alınması, vasi ile yüklenici arasında temellük edenin haklarını ortadan kaldırmaya yönelik şekilde devir işlemlerinin yapılması gibi olgular da, gerçekleşmiş olan bu hakkı ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla, somut olayda davacı, yukarıda açıklanan ilke ve kurallar çerçevesinde, dava konusu dairenin tapu kaydının iptali ile kendisi adına tescilini isteme hakkına sahiptir. Bu taleple açılan eldeki davadan sonra gerçekleşen tapu devri, HUMK. nun 186. maddesi anlamında müddeabbihin temliki niteliğindedir. Anılan hükme göre, böyle bir durumda davacı, isterse, temlik eden hakkındaki davasından sarfınazar ederek, müddeabbihi temlik alan kişiye karşı dava edebilir. Her ne kadar, somut olayda dava konusu daireyi tapuda satış yoluyla devralan S.S.Ş. davaya dahil edilmiş ve yargılama o şekilde yürütülüp sonuçlandırılmış ise de; dosya kapsamından ve özellikle davacı vekilinin aşamalardaki beyan ve taleplerinden, dahili dava şeklinde gerçekleşen bu işlemle, gerçekte HUMK. nun 186. maddesinde öngörülen biçimde, davalı arsa sahibi hakkındaki davadan sarfınazar edildiği ve davanın temlik alana karşı sürdürülmesinin amaçlandığı açıkça anlaşılmaktadır. O halde, ortada, müddeabbihi davadan sonra temlik alan S.S.Ş. e karşı usulüne uygun olarak yürütülen bir tapu iptali ve tescil davası mevcut olup; davacının anılan istemleriyle ilgili olarak, temlik alan durumundaki S.S.Ş. hakkında hüküm kurulmalıdır.
Yerel mahkemece, aynı yönlere işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak suretiyle, toplanan delillerin ortaya koyduğu hukuksal duruma göre, S.S.Ş. hakkındaki davanın kabulüne, davadan sonraki devir işlemi nedeniyle tapu maliki olmaktan çıkan davalı arsa sahibi A.Y. hakkındaki davanın ise HUMK. nun 186. maddesi çerçevesinde gerçekleşen vazgeçme nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken; uyuşmazlığın hukuki nitelendirmesinde yanılgıya düşülerek, olaya uymayan gerekçelerle önceki kararda direnilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 02.07.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
12
Haziran 2003
YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2003/4285
Karar Numarası: 2003/6218
Karar Tarihi: 12.06.2003
İŞÇİ ALACAKLARI
RÜÇHANLI ALACAK
HACZE İŞTİRAK
ÖZETİ: İşçi kıdem ve ihbar tazminat ile iflastan geriye doğru bir yıllık işçi alacakları iflas tarihinde rüçhanlı olup, birinci sırada işlem görür. İlk haciz kamu idaresi tarafından konulmuş ise bu hacze iştirak mümkün değildir.
Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
Davacı vekili, borçluya ait menkul malların satışından sonra düzenlenen sıra cetvelinde müvekkili idareye pay ayrılmadığını, 6183 Sayılı Yasanın 21. maddesi uyarınca pay ayrılması gerektiğini ileri sürerek sıra cetvelinin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mercii Hakimliğince, işçi kıdem ve ihbar tazminatı alacağının İİK.nun 206. maddesi uyarınca birinci sırada olduğu, aynı maddede 5. sırada kabul edilen vergi alacağına karşı önceliği bulunduğu gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmiş, karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Bedeli paylaşıma konu menkul mallar davacı Vergi Dairesi tarafından 11.3.1999 tarihinde haczedilmiştir. Davalılar işçi alacakları için 18.3.1999 tarihinde ihtiyati haciz uygulanmış ve bu ihtiyati hacizler daha sonra kesin hacze dönüşmüştür. İşçi kıdem ve ihbar tazminat ile iflastan geriye doğru bir yıllık işçi alacakları iflas tarihinde rüçhanlı olup, İİK. nun 206.maddesi uyarınca birinci sırada işlem görür. Hacze iştirak hali 6183 Sayılı Yasanın 21/1, İİK. nun 100 ve 101.maddelerinde düzenlenmiştir. İlk haciz kamu idaresi tarafından konulmuş ise bu hacze iştirak mümkün değildir. Mercii Hakimliğince bu yönler gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle şikayetin reddinde isabet görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, 12.6.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
01
Nisan 1986
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 1986/2710
Karar Numarası: 1986/3772
Karar Tarihi: 01.04.1986
MİRASTAN MAL KAÇIRMAK
TENKİS DAVASI KOŞULLARI
ÖZETİ: Yalnızca tapuda gösterilen değerle gerçek değer arasında aşırı fark bulunması mirastan mal kaçırma iddiasının kabulü için yeterli değildir. Temlikin mirastan mal kaçırmak amacıyla yapıldığının kanıtlanması gerekir. Taraflara yapılan temlikler arasında davacı aleyhine bir oransızlık bulunmazsa, mal kaçırma amacından söz edilemez.
DAVA: Taraflar arasındaa görülen davada;
Davacı, aslında bağış olduğu halde mirastan mal kaçırmak amacıyla tauda muvazaalı olarak satış gsterilmek suretiyle davalı adına tesis olunan 179 ada 34 parsel sayılı taşınmaza ait kaydın iptalini, payı oranında adına tescilini istemiştir.
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, taşınmazı satın aldığını, iddianın yazılı belge ile ispat edilmesi gerektiğini savunmuştur.
Kaydın iptaline, payı oranında davacıadına tescilinie ilişkin kararın duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili Av. (V.Y.) tarafından istenilmiştir: dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR: Dava, miras baırakanın davacı oğludan mal kaçırmak için tapuda satış göstermek suretiyle davalıya muvazaalı temlikte bulunduğundan bahisle iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Salt tapuda gösterilen değerle gerçek değer arasında aşırı fark bulunması iddianın kabulü için yeterli olmaz. Bunun yanı sıra 1.4.1974 tarhi, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere temlikin mirastan mal kaçırmak amacı ile yapılmış olduğunun kanıtlanması zorunludur. Dinlenen taaf tanıkları ile dosyadaki diğer delilerden miras bırakanı davacıya da bağış suretile taşınmaz mal temlik ettiği, böylece terekenin tümünün sağlığında mirasçılara geçmesini sağladığı anlaşılmaktadır. Bu durumda taraflara yapılan temlikler arasında davacı aleyhine bir oransızlık bulunmadığı takdirde mirastan mal kaçırma amacından söz edilemez. Hal böyle olunca miras bırakanın taraflara ve diğer mirasçılara yaptığı temlikler arasında değer bakımından mirastan mal kaçırma amacına yönelik bir oransızlık bulunup bulunmadığının incelenmesi ve hasıl olacak sonuç çerçevesinde hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile davanın kablüne karar verilmesi isabetsizdir. Davalının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenden ötürü HUMK'nu 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 1.4.1986 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.